21 Ağustos 2007 Salı

SEN ve BEN SENTEZİ

Yaşayan her şeyin dili var yeryüzünde. Kalabalıkların, otobüslerin, binaların güneşin.. Bu kez senin dilinden konuşmak geldi içimden, sana bu ilk seslenişim.

Bir gün batımında sesleniyorum sana. Henüz güneşin hükmünün sönmediği ve seslerin kesilmediği bir kızıllıkta.. Neyin ilham verdi bana bilmiyorum ama her yere seni yazmak geliyor içimden.

Elimde bir simit parçasının kağıtları var, onlar hala taptaze susam kokuyor. Hala Sıhıye kokuyor. Bu kağıdın bir köşesine iliştiriyorum kelimelerimi, müsaade ettiği kadar sesleneceğim sana.

Bir tren sesi geliyor kulağıma, aklımda raylardan toparladığım küçük misket taneleri. Trenden sallanan eller ve Cebeci istasyonu var. Bir trenin ardından, gittiğini izlemek nasıl bir duygudur bilirsin. Sanki geri gelmeyeceğini sandığın umutların bir sise karışıp gider, geri çeviremezsin ya işte bunu yaşattın bana.

Bu mektubu sana bir Kızılay-Dikmen otobüsünde yazıyorum. Yine her şey normal gözüküyor. Biletçi, yolcular ve kış ortasında kalabalık Kızılay. Bir ikindi vakti Esat’ta içtiğim kuşburnu çayının o enfes kokusu dolduruyor satırlarımı. Ne çok şey öğrenmişim seninle.. Koskoca sevgileri sende kelimeler sığdırdım, tuğla kırmızısı sevgilerle yaşadım, yine sen kaldırdın tozları. Köprü altı yazılarını, aşkını kalbine sığdıramayan aşıkların en eskisini senin duvarlarında okudum. Kızdığımda oldu bazen sana, şu koca kalabalıkta yalnızlığı yaşattın ya bana. Dün senle tanıdıklarım bugün fark ettirmeden gidiverdiler yanımdan. Senleyken bile sensiz bıraktığın oldu zaman zaman. Ama herkes gitti, bir sen kaldın. Bir lodos serinliği yaşattın sonra. Bir karanlıkla çöküp üstüme, ışıklarını gösterdin gökyüzündeki yıldızlara denk..

Bazen yükselip sana üstten bakmayı denedim bu halinle bütün karmaşıklığından uzaklaşabildiğimi düşünüyordum. Senin dışında çıkıp sana bakmak ve hızla değişen her şeyi izlemek, seni ne kadar da anlatıyordu… Hiçbir kelimenin hükmü sonsuz değil senin dilinde, her yeni gün bir yeni cümle seninle.

Mektubumu yazmaya bir durakta devam ediyorum, senden ayrılmanın hüznü dolduruyor satırlarımı. Güneşin hükmü çoktan geçti..taş kesilmiş parmaklarım kalemimi oynatmakta zorlanıyor. Üşüyorsun biliyorum bu soğuk sensiz telaşımın üstüne çok yakın bir vakitte gözyaşlarını sergilemekten geri kalmayacaksın.

Ağlamak lazım değil mi bazen, bir şehir ancak bu şekilde temizlenir bütün kirlerden öyle ya hep ağlayan ben olmayayım biraz da sen ağlayasın derinden, işte ey başkent senleyken senin dilinden bunu anladım ben…

Hiç yorum yok: