21 Ağustos 2007 Salı

YENİLİĞİN İLK FİLİZLENDİĞİ ŞAİRLERDEN HOCA NEŞ’ET

‘18.yüzyıl Osmanlı’nın karışıklıklar içerisinde geçirdiği, içte isyan ve malî sıkıntılar dışarıda da yenilgi ve toprak kaybı yaşadığı bir dönemdir. 18.yy. edebiyatını bunca aksaklığa rağmen gelişmesini sürdürür1’. Şeklinde ezberi bir cümleyle devre bakmak, tekrardan ibaret olsa da, devri iyi anlayabilmek için önemlidir.
Bilindiği gibi, 18. yy. devletten yaşama tarzına kadar birçok değişikliğin ve gelişmenin yaşandığı bir asırdır. Bu değişmenin toplumda nasıl akis bulduğunu anlamak için, değişimin hızlanma sebeplerini gözden geçirdiğimizde; devlet kurumlarında başlayan değişimin, aydınlar arasında da yankılandığını bilmeliyiz. Osmanlı çökmeye başladığı, savaş dışında alıcılarını Batı’ya uzattığı ve yeni bulduğunu ucundan kulağından tutup yakalamaya çalıştığı, değişmenin gereğine inandığı bir noktaya gelmiştir. Bu değişiklikleri, 1699 Karlofça anlaşmasına dayandırabiliriz. ‘1699 Karlofça anlaşmasıyla, düşmanı ile kendini kıyaslayan şair, Batı’dan gelenlere de kendini açacak, böylece değişimler hızlanacaktır.’2
Dönemde sıkça adını duyduğumuz ve yeniliği bağladığımız, Şeyh Galib ve Nedim dışında başka şairlerinde olabileceğini ve yeniliğin sınırlı bir alanda değil de, geniş bir çerçevede gerçekleşeceğini söylemek, çalışmamızın esasını oluşturmaktadır.
Devrin şairlerini ortaya koymaktan maksadımız, bu şairlerin varlığından haberdar olmak değil, 1839 Tanzimat Fermanı’yla birden bire ortaya çıkan ve kesin bir tarih hesabıyla net olarak sunduğumuz, her türlü dayatmayı da şaşmayacak bir çizgide bu zamana dayadığımız yeniliğin, aslında birden bire, ansızın olmadığını, bunun, içten içe bir çözülmeyle, her alanda ve her bireyde ayrı ayrı olduğunu göstermek içindir.
Değişim ve yenilenme adını verdiğimiz unsurları, şairlerin yüzlerce mısraı kanıtlamış durumda, bu çerçevede meydana gelen gelişimleri gözden geçirmek, faydalı olacaktır:
Yeni şair tipi: Bu dönemde, yeni şair tipi doğacaktır. Dönemde birçok şair bulunmaktadır; fakat bunun yanında kaliteli şair sayısı azdır. Bu şairlerden, kesbî şair değil, vehbî şair önemli hale gelir. Birçok fen ilmi bilen şair, bu sebepten dolayı, unutulup gidecektir.
Yine bu yıllar şair, artık eserinden üretim gibi bahsetmeye başlar. Yeni şair aynı zamanda şiirine de pek güvenmez. Bunun yanında şair, kendisini beğenmemeye ve eleştirmeye de başlar. Şair, avam şairi ile işbirliği içine girmekte bir zarar görmez.
Dil ve üsluba baktığımızda farklılaşmalar, alışılmadık imajlar ve rafine edilmiş üst dil karşımıza çıkar. Şairler, yükselme arzusu içindedirler. Divan şiiri sadece aydının anlaması içindir, görüşü de yine bu dönemde yıkılır. Üslupta farklılaşmalar atasözleri ve hicivler, şiiri hikemî bir tarza yöneltir. Neşe ve şaka yaygınlaşır. Gülmenin önemi anlaşılır.’3
Beraberinde şiir de değişir. İstanbul’un güzellikleri, eğlence yerleri, sahili şiirlere konu edilmeye başlar. ‘Artık, yangın sel gibi olaylar yerine, daha çok ferdi ilgilendiren konular şiire girer’.4
Dönemde mektep medrese görmüş Avrupa’yı tanıyan şairler, mahallileşme ve yerlileşme faaliyeti içine girerler. Fakat bu mahallileşme ve yerlileşme faaliyetleri, İstanbul’un mahalli unsurları etrafında birleşmedir.’5 Anadolu’ya açılma olarak algılanmamalıdır.


1. Mengi, Mine; Eski Türk Edebiyatı Tarihi, Akçağ Yayınları, Ankara,2000, s.204,
2. Özgül, Metin Kayahan; Divan Yolundan Pera’ya Selametle, Hece Yayınları, Ankara, 2006, s.165
3. Özgül, Metin Kayahan; Divan Yolundan Pera’ya a.g.e. s.181-191-134-295.
4. Özgül, Metin Kayahan; Divan Yolundan Pera’ya a.g.e. s.141.
5. Özgül, Metin Kayahan; Divan Yolundan Pera’ya a.g.e. s.145-165.

Şekle yönelik yapılan değişiklikler kaçınılmazdır,buna yeri gelince değineceğiz.
Mazmunlara yönelik faaliyetlere bakarsak, mazmunları değiştirme çok önemli bir faaliyet haline gelmiştir. Şairlerde, yeni mazmunlar bulma gayreti hissedilir. Hatta şairler klasik mazmunlarla dalga geçme noktasına kadar gelirler.
Dönemde Müslüman tipine aktığımızda, basit Müslüman tipinin yadırganmadığını görüyoruz.
Artık sevgili tipi de değişmiştir. Canlı, muhayyel olmayan sevgili tipi şiire girer. Aşığın sevgilinin nazı karşısında vereceği cevabı belirginleşti. Artık şair ‘Ölüm Bile İki Kişilik Olmalı’6 demeye başladı.
Bu sebeple, ilk planda değişenin şiir ya da sanat eseri olmadığını, öncelikle yaşamın değiştiğini söylemeliyiz. Hoca Neş’et’in hayatını ve onun çevresinde doğan şiirini bu yönüyle gözden geçirirsek, çalışmamız anlam kazanacaktır. Dikkatlerimizi Hoca Neş’et’i hayatı ve divanındaki yeniliklere yöneltirsek:
‘Asıl adı Süleyman olan Hoca Neş’et, 18. yy’ın 2.yarısıyla, 19. yy’ın ilk yarısında sanatkârlığından ziyâde, yetiştirdiği talebelerle şöhret bulmuş bir şahsiyettir. Şair ve musikişinas olan babası, Ahmet Refia’ dır. Bir talihsizlik sonucu gittiği Edirne’ deki sürgünde Neş’et dünyaya gelir. Sonrasında babası bağışlanınca, onunla birlikte yeniden İstanbul’a dönerler.’7
‘Genç Neş’et, 14 -15 yaşlarındayken babası ile Konya Mevlevîhanesini ziyarete gittiği sırada, kendi isteğiyle Mevlevî olmuştur. Bir müddet sonra, babasının ölmesiyle, kendini ilim tahsiline adar. İlk bilgilerini Sarı Ali Efendi ve Yasinzâde’den almış, hüsn-ü hat öğrenmiştir. Bunlardan fazla tat almayan Neşet, Mesnevî’ yi anlamak için Tahmasb Kulu Han’ın İstanbul’a gelen hekiminden farsça öğrenir, fars dilinin inceliklerine vakıf olur. Arapça ve Farsça şiir yazabilecek seviyededir. Türkçe şiirdeki üstâdı da Dayezâde Cudî’dir.’8
Hoca Neş’et’in, yapmış olduğu en önemli işlerden biri, yetenekli öğrencilerine mahlas vermesi olmuştur. Bunun dışında, yeni yetişen şairleri yönlendirmiştir. ‘Ömrünü Farsça ve mesnevî dersleri vermeye adamış bir şahsiyettir.’9
Bir diğer önemli faaliyeti de ‘Özbek taifesinden gelenlere, İranlı Türklere ve İran’ dan gelenlere kendi dilinin inceliklerini öğretmiş olmasıdır.’10
Kısa zamanda da İstanbul’un parmakla gösterilir muallimlerinden olmuş, Mevlevîhanlıkla şöhret bulmuştur. Cömert, zekî, nüktedân, makam mevkî peşinde koşmak yerine, ilimle meşgul olup talebe yetiştiren bir şahsiyettir, hayırla yad edilmiştir.
18.asrın sonunda belli muhit ve alanlar, şairler için toplanma yeri olarak kabul edilmiştir. Bunun sonucunda şairler, konaklarda da toplanmaya başlamışlardır. ‘Bu konaklara gelen misafirler, yeniliği yaymalarının yanında, bunu pekiştirmeye çalışırlar. Böylelikle şairin değişmesine kapı aralarlar.’11
İşte bu konaklar arasında, Hoca Neş’et’in konağı da vardır . ‘Gibb’in ifade ettiğine göre, bu konağın ziyaretçileri arasında İranlı ve Avrupalılar da yer alır.’12 Hoca Neş’et’in, yenilik faaliyetlerini sürdürdüğü Aksaray Molla Gürani’ deki bu konağı, adeta medrese hükmündedir. Birçok tanınmış şahsiyet, burayı ziyaret etmiştir.
‘Hoca Neş’et, Osmanlıca’daki, Farsça yerlileşmenin delillerini ortaya çıkaran, çalışmalar yapmış, onunla Farsça’daki türkâne söyleyişler ortaya çıkmış, Türkün Acem dilindeki yaratmalarını ortaya koymaya çalışmıştır.’13
O, şiirin alçalan sesini yükseltmeye çalışmak için, bunu yapmıştır. Sadeleşmeye karşı değildir, şiire yeniden entelektüel bir söyleyiş kazandırmak istemiştir. Yaptığı faaliyetlerle, Farsçayı canlandırmak isteyen bir şair olarak da algılanmamalıdır. ‘Zira, yenilikçi olma iddaasındaki her şair önce, İran şiiriyle yüzleşmeye mecburdur’.14
Bu faaliyetlerinin sonucunda, Neş’et, diğer şairleri de bu alana yöneltir, böylelikle ‘Hoca Neş’et, kendi grup ve ekolünü oluşturur’.15
Eserleri: En önemli eseri ‘Divanı’dır, onun haricinde, ‘Tufân-ı Mârifet’ adlı Tur-ı Mârifet’e nazire olan eseri, Molla Abdurrahman Camî’nin iki beytinin tercümesi olan ‘Tercüme-i Şerh-i Dü-beyti, Meslekü’l Envâr ve Menbaü’l-Esrâr’ adlı tercümesi, çeşitli konularda günlük düşüncelerini dile getirdiği ‘Muherrerât-ı Hususîye-i Neş’et’ adlı eserleri bulunmaktadır. Bundan başka Neş’et, devrin önde gelen inşa yazarlarından kabul edilmektedir. Birçok mektubu bulunur. ‘Dönemde şiiri sokağa taşıma gayretleri şairi, nesir türüne yaklaştırmıştır. Münşe’at türünün ortaya çıkmasında, bu sebepler de yatar.’16
Bazı kaynaklarda Hoca Neş’et’in bir kitap hacminde, çoğu Farsça olan Mâhlasnâmeleri’nin varlığı bilinmektedir. Hoca Neş’et, öğrencilerinden yetenekli olanlara mahlas vermiş, ‘hoca’ lakabını da bundan dolayı almıştır. ‘Öğrencilerinden Pertev Efendi’nin divanının baş tarafında rivayet ettiğine göre, bu mahlasnâmeler müstakil bir kitap oluşturacak kadar fazladır.’17 Neş’et zamanında bu mahlasnâmeleri ve na’tlarıyla meşhur olmuştur.
Hoca Neş’et’in yenilik adına yaptıklarını asıl arayacağımız yer, onun divanıdır. Bu dikkatler ışığında divanını ve ona akseden yenilik unsurlarını gözden geçirelim:
2554 beyitten oluşan divanı ‘Na’t-ı Şerif-î Hazret- î Rasul u Ekrem’ adlı 6 beyitlik na’t ile başlar.
Bunun dışında 3 na’t daha bulunmaktadır. Bunları Peygamber efendimiz, Hz. Ali, ve efendimiz soyundan gelenlere sunmaktadır. Na’tların kısa olması ilk gözümüze çarpan özelliktir.
Daha sonra mahlasnâmeler gelir. Divanına 15 adet mahlasnâme almıştır. Bunlardan çoğu hacimlidir. İçlerinde 192, 133, 98 beyit olanlar vardır. Bunların, bu kadar uzun olması kasidenin görevini, mahlasnâmelerin yüklenmeye başladığının bir göstergesidir. Mahlasnâmeler aynı zamanda, Hoca Neşet’in de etrafındaki şairler tarafından kabul gördüğünün işaretidir. ‘Mahlasnâmelerinden en önemlileri: Şeyh Galib, Pertev Efendi, Beylikçi İzzet Bey ve Hoca Vahyi için yazdıklarıdır’.18.
Mahlasnâmeler önemlidir; çünkü bunlar divanında gözlenen formal bir değişikliğin habercisi olduğunu söyledik.
Bu zamana kadar olan divan tertibi kaside, musammat, gazel, rubai kıt’a ve müfred şeklindeydi. Hoca Neş’et divanında ise bu tertibin değiştiğini görüyoruz. Dönemin diğer şairlerine baktığımızda, çoğu şairin, içerisinde tevhit, münacat, na’t bulunmayan divanlar sunmaya başladığını görürüz. Hatta, bazı şairler kaside yazıp bunu divanına almamaya başlarlar.
Hoca Neş’et divanını incelediğimizde tevhit kısmını göremeyiz. Bunlar, şairler tarafından bilinçli olarak yapılmıştır. ‘Aslında temel mesele divan tertibini bozmak değil, muhtevanın forma önceliğini sağlamaktır.’19 Fakat bunu hemen yapamayan şair, önce şekle hücum eder.
Mahlasnâmelerden ardından, 6 manzum hikaye gelir devamında bunu musammatlar takip eder, burada 1 muaşşer, 1 müsemmen, 3 müseddes, 7 muhammes, 5 tahmis vardır
Tahmislerden hemen sonra, kasideler yer alır. Divanında Toplam 4 adet kaside bulunmaktadır. Kasideler alışılmış kuralların aksine, kısadır ve biçim yönünden bilinen kasideden farklıdır. Görülen o ki, kaside, arka plana atılmak istenmiş ve değişikliğe uğramıştır. "Bunlardan ‘Şitâiye Der Zımn-i Nat-ı Şerif Hazret-i Nebevi Aleyhisselam’ mesnevi tarzında yazılmış bir kasidesidir.‘Kaside-i Mergubedir Muharrer-i Meşk-i Sultan adlı kaside bir kıt’a gibi musarra beyiti olmadan yazılmıştır.
‘Yine Tasmis-i Kaside-i Hayri Efendisi de gazel gibi tahmisin yapıldığını gösterir."20.
Kasidelerinden ‘Bebek Nâm Mahalilin Vasfıdır ki Kaside-i Latifeleridir’ Divan şiirinin, saray dışına açıldığının bir göstergesidir. Bu kaside Boğaziçi’nin güzelliklerini ve Bebek semtini tasvir eder, kasırlardan, fıskiyelerden, pervanelerden bahseder.
Kasideleri 3 adet şarkı ve 27 adet tarih takip eder. ‘Tarihlerden Tarih-i Veladat, Tarih-i Hane-i Cenab-ı Pertev Efendi, Neşet’in Neşât Ābâda İnşad Buyurdukları Kasrın Tarihidir, adlı tarihlerin ilk iki beyti musarradır.’21
18. yy.da şarkı, manzum tarih ve nazirecilik önemli ölçüde arttığından, Neş’et de Neşâtâbâd Kasri’nin inşası, Kırım Hanı Devlet Giray’ın ve Safiye Sultan’ın oğlu Şehzade Mehmet’in ölümü, Hırka-i Şerif sandukasının I.Abdülhamid tarafından tamiri ve bir örtü hediye edilmesi gibi olaylar dolayısıyla çeşitli tarihler düşmüştür.
Devrin şiirinde asıl değişikliğe uğrayan ve Hoca Neşet’inde ısrarla hücum ettiği sıradaki tür olan gazellere gelince, bunların bir kaside gibi hacminin arttığını söyleyebiliriz. Toplam 133 gazel bulunmaktadır. Bunlar içinde 5 beyitten az olan ve bir kaside gibi 19 beyit olanlar da vardır.
Hoca Neş’et’in aşağıdaki 100.gazelinin iki beyti kasidenin görevini gazelin yüklendiğinin bir göstergesidir:

‘Zulm-i sitemin cânıma geçdi yeter ey baht
Şekvâ ederim Hazret-i Sultan Hamid’e’

‘Hasbice gazel söyleme besdir bize Neş’et
Erbâbına meymūn ola tarih ü kaside’

İlk beyitte tıpkı bir kaside gibi Sultan’a, şikayetini gazelde dile getirmiştir. İkinci beyitte de, gazel söylemenin kendisine has olduğunu dile getirir.
Muvakkitzâde Pertev’ in:
‘Peyrev-i nutk-ı şehinşâh-ı sühan Neş’et olan
Gazelin böylece zeyl eyleme kanun gibidir’
Beyti de önemlidir. ‘Bu beyit tıpkı gazel gibi müzeyyel gazeli de, Hoca Neş’et’in teşvik ettiğini gösterir.’22 Hoca Neş’et’in divanını tetkik ettiğimizde, bunu daha iyi görüyoruz.
Divanındaki bütün gazelleri tema, söyleyiş ve biçim açısından incelediğimizde, yeniliğin kaynağını daha iyi anlarız. Divanındaki daha ilk gazelinin, 1. beytinde Neş’et, divan edebiyatındaki, alışılmış, yalvaran yakınan aşık tipine hücum etmektedir ve artık bunlardan usanç geldiğini ifade etmektedir. Beyit şöyledir:
‘Sud-ı Sevdâ-yı mahabbetten gınâ geldi bana
Kale-i kâm hevâsından îbâ geldi bana’
Aynı gazelin 3.beytinde :

‘Gülşenin gonca hezâr ile açılmam gülemem
Dinlemem bülbülü gül-bū-yı fenâ geldi bana’ demektedir.

Burada şairin şaşırtıcı söyleyişlerini, şahsi görüşlerini görürüz. Gelenekten şikayet, bıkkınlık ve eski mazmuna hücum şiirinin genel tavrıdır.
Bu gazelin 2, 7, ve 9.beytinde, alışıldık mazmunlardan bıktığını aşk ile ona gelenin hoş safa geleceğini söyler:

‘Târ u pūdu olalı câme-i ‘aşkın reg-i cân
Pirehen riştey-i meryemle kabâ geldi bana’

‘Mihmân-hâne-i dilden kim ider istiskâl
Gam-ı ‘aşk ise gelen hoş safâ geldi bana’

‘Tâc-ı fahr-ı feleke bir nazar itdim Neş’et
Mürde destârı gibi rū-be kafâ geldi bana’

Aynı gazelinin 5.beytinde ney sesinin, artık kendisine bir çan sesi gibi geldiğini dile getirmektedir:

‘Bî-hodi deşt ü beyâbânına güm-kerde iken
Nâle-i ney ceres-i râh-ı hudâ geldi bana’ demektedir.

Divanındaki daha ilk gazeliyle, yeniliği çarpıcı bir biçimde gözler önüne sermiştir.bunu takip eden, 5.gazelinin bir beytinde şöyle söyler:

‘Hacı olur mu alem-i manada hacc eden
Sufi veli sırr-ı velâyet hayal u hâb’.
Bunun dışında kuru zühd erbabına çatar:

‘Būy-ı aşk-ı zâhidân-ı arşa iştima için
Dud-ı ahım micmerin heft-âsmân itsem gerek’ demektedir.
25.gazel de güncel meselelere değinir:
‘Molla Câmîden alıp dersini sultan Murâd
Câm-ı Cemden okudu ol hatt-ı Bağdat yazar’

26.gazel kendisini ifade eden şair tipine rastlarız.

‘Çeleng-i şeh-per-i pervane yokdur tâc-ı rıfatda
Ben ol şem-i şeb-ârâyım başımda efserim yokdur’

28.gazelde aşağıdaki beyit icadın bir yeniliğin habercisidir, beytinde kullandığı taze kelimesi de bunun delilidir:

‘Yârâna sezâ olsa nola tuhfe-i Neş’et
Bu taze sühan bag- belâgat semeridir.


27.gazelde: Şimdiye kadar divan şiirinde çok rastlamadığımız, Kızılırmak nehrinden bahsetmektedir.
‘Hun-ı cigerimdir Kızılırmag değildir
Gör sevdiğim aşkım nice kana boyanuptur’

Aynı nehirden Murabba bir şarkısında da bahsetmektedir. ilk iki dizesi şöyledir:

‘Gönül pür-dâg-ı hasret sîne pür-hūn
Gözüm yaşı Kızılırmag u Ceyhūn’ (1.şarkı )
30.gazel şairin kafiye arayışlarını gösterir, bunu kendisi de ifade eder, zaten ‘kaferi’ kelimesini kullanması da meramını dile getirir:

‘Bu yürüyüşle kişver-i hüsnü harab ider
Hattı âsâkir-i fitnenin nev-çerisidir’

‘İnsaf ider görünce heman Müslüman olan
Neş’et bu işte kafiyenin kaferisidir’

Neş’et’in divanına batığımızda Türkçe kafiyelerin yaygınlaştığını görürüz. Bu da elbette bilinçli yapılmıştır. Divanındaki 27.gazelinin kafiyeleri:
Kanuptur/sanuptur/boyanuptur/utanuptur/yanuptur/uyanuptur/boşanuptur/kazanuptur/
Usanuptur şeklindedir. Dönemde, aruz kalıpları ve kafiyelerin değişmesi, bir yenilik olarak alıgılanabilir.

34.gazelinde âzâde beytin mazmun kadar önemli olduğunu söyler:

‘Aşkdır ma’ni-i terkib-i vücud-ı insan
Beyt-i âzâde ve merhūn da mazmun gibidir’

35.gazelden aşağıdaki beyit, şiir dilindeki sadeleşme çabalarının bir örneğidir. Divanın da Rıza Oğraş’ın Tenkitli metninde, bu beyitteki ‘mücevher’ kelimesi ‘be-cevher’ şeklinde okunmuştur.(bkz.s.241 tenkitli basım )

‘Neş’et sühanda sadedir ârâyişi yokdur
Almaz ele merdân-ı vegâ tıg-ı mücevher’
Hoca Neş’et’in yine 81.gazeline şair Leyla tarafından nazire yazılmıştır Demek ki kadın şairlerin rolü 18.yy. da artmış durumdadır. Aşağıdaki beyit şair Leyla’ya aittir:

‘Hâtır-ı yâr için ağyâra bugün yâr oldum
Dil ü cândan dahi bu derd ile bîzâr oldum’ beytiyle başlayan nazire gazel yazılmıştır.

39.gazelinde: Neş’et, aşka karşı farklı bir tutum içine girer, aşkın binlerce çaresi olduğunu söyler:

‘Neş’ete hâl-i dil-i zardan itdim pürsiş
Didi bî-çâre aşkın nice bin çaresi var’
88.gazelinde sevgiliye karşı farklı bir tavır içine girdiğini görürüz:
‘Cânân kimin ki cânını degmezse virmesin
Rūh-ı revânın degmezse virmesin’
43.gazel:

‘Esb-i cadu dimezem sihre tenezzül itmem
Ejder-i Musa disem yok tek ü taz-ı pervâz’

bu gazelinin son beytinde mahlas kullanmamıştır. Bu da ilginç bir yenilik kabul edilebilir.

61.gazelinin redifi sâmâna yuf,
âlişânâ yuf, şeklindedir. Bu söyleyişlere rastlasak da çok da yaygın olmayan bir kullanımdır.

64.gazelde şikâyetini dile getiren şair tipi vardır:

‘Remide mi acaba âhüvân-ı çin ü cünun
Güzel mi yok bilemem nâz-ı nâzikâne mi yok’

65.gazel:
‘Kıldı irfanla pür mecma’a-i yârânı
Neşet’in defterini sâde kodu hazret-i aşk’
beyitli gazeli 11 beyitten oluşmaktadır. Gazellerinin birçoğu hacimlidir. 66.gazeli 16 beyit,24.gazel 15 beyit 43.gazel de 19 beyitten oluşmaktadır.

69.gazelinde gazelini beğenmediğini kendini eleştirdiğini görüyoruz, kendini beğenmeyen şair tipi de yine 18.yy.da ortaya çıkmıştır:

‘Yine nev-revtecige mâile benzer Neş’et
Gazelinin de bu şeb vezn ü meâli küçücük’

84.gazeli ilginçtir: Yine kafiye arayışlarını dile getiren, gazelde öne çıkan beyitler şunlardır:

‘Nev redîf-i sühan-ı kâfiye sih-i devrân
Ramażândır Ramażândır Ramażândır Ramażân’

‘Neş’et eylerse nola keşf-i lisân-ı meh- rūyân
Ramażândır Ramażândır Ramażândır Ramażân’

Görüldüğü gibi ikinci dizeler ‘Ramazândır Ramazândır Ramazândır Ramazân’ şeklindedir. Bu bize aşık tarzı şiiri anımsatır.

91.gazeli sadece dört beyitten oluşmaktadır. Demek ki şair 5 beytin altında da gazel yazılabileceğini kanıtlar:

92.gazel yine mazmuna işaret etmektedir:

‘İklim-i tabiatta olur sur-ı hümayun
Togdukça saadet ile şeh-zâde-i mazmūn’



‘M.kayahan Özgül’ün ifade ettiğine göre, bu beyit daha sonra anlaşılmamayı övünme vesilesi sayan şairlere kapı açacaktır. Öğrencilerinden Şeyh Galib de bunlardan biridir.’23

119.gazelinde padişahı eleştirme vardır, cesaretli bir söyleyiş içindedir:
‘Gamze cellâd-ı felekde ber murâd sehm-i kaza
Görmedim hūn-riz zalim şâh-ı sultanım gibi’

Hoca Neş’et zaman zaman şiirini de değerlendirmektedir,aşağıdaki beyitler bununla ilgilidir:

‘Benim ol şâh-ı civân-baht-ı kühen tahtı hüner
Tıfl-i tab’-ı bülega bende-i dirîne midir’ (31.gazel ) demektedir. Kendisini söz mülkünün tahtının civân bahtlı padişahı olarak görür.
Sözünün himmetiyle yücelmiştir

‘Neş’et sühanındır arş-pâye
Himmetle felek-cenâbsın sen’(7.gazel)
Sözünü yüceltir mana ve mazmunla bunu sağladığını ifade eder.

‘Müdde-i hünerim elde sened tab’ımdır
Şahidân ma’nâ ve mazmun gazelim hüccettir’

Yaptığı yeniliklerden birçok şair etkilenmiştir. Öğrencilerinden Pertev Efendi şunları söyler:

‘Gül-i mazmun düşürmek için gülzâr-ı ma’nâdan
Sühan-sâz-ı zamân reh-nümâdır Hazret-i Neş’et’ 24

‘Dönemin şairlerinden Sürūrî Neşet’in hocalığını öylesine kabullenir ki:
‘Tebessüm kıldı Neş’et Hoca mazmūn-ı Sürūrî’ ye’ demektedir.

Enderunlu Halim Bey’in de hocanın adını andığı birçok gazeli vardır:

‘Semâ-yı âlem-i ilme zekâdır hazret-i Neş’et
Şeb-i takrîre mâh-ı pür-ziyâdır hazret-i Neş’et
Muvakkit-zâdede Pertev :

‘Hazret-i Neş’et ile Galib gibi Pertev ben dahi
Gamdan ölmem korkarım gayret helâk eyler beni’25 demektedir.

‘Bunlardan başka Şeyh Galip onu hem mahlasnâmeleriyle, hem de şairliğiyle övecektir:

‘Neş’et ol denlü telâmizine mahlas-nâme
Söylemekten tükenip tükrüğü ağzı kurumuş
Demektedir .’26
Şeyh Galib ‘Berây-ı Ārâyiş-i Der-Sitayiş-i Merhum Hoca Neş’et Efendi başlıklı kaside de:


‘Ammâ yine bu neş’enin îcâdına kâdir
Var ise fakat Neş’et-i üstâd-ı sühandır ‘( bkz.s.38 tenkitli basım)
Gibi beyitlerle onun şairliğini över.’

‘Gazelin anatomik ve psikolojik yapısında görülen bozulmaların ve değişmelerin çaresi olarak geleneğin kudretli şairlerini yeniden hatırlatmayı çözüm sayanlar da nazireye sarılacaktır’27. Hoca Neş’et de birçok şaire nazire yazmıştır. Es’ad-ı Bağdadi’nin gazelini


‘Kılıcı kanlı eli kanlı delikanlı güzel
Çeşm-i cellâdı yaman can alıcı kanlı güzel

Kahramanı nigehi gibi Celâli meşreb
Bir levendane revişli geliş Osmanlı güzel’ mısralarıyla tanzir etmiştir.

Baki’nin şiirlerine de tahmisler ve nazireler yazmıştır, Baki’nin gazelinden iki beyti örnek olarak verelim:

‘Kūyun etrafına uşşâk dizilmiş gūya
Harem-i Ka’bede her cânibe erkân saf saf’

Kadrüni seng-i musallada bilüp it Bâkî
Durup el bağlayanlar karşuna yârân saf saf’
Neş’et :

‘Dil-i uşşâkı gören Ka’be kūyunda sanır
Hacıyân vakfededir cümleten uryân saf saf

‘Nes’etâ kadrini ol demde bilir ahbâbın
Himmet için geleler kabrine saf saf’ ( bkz.s31,34,Tenkitli basım)

Hikemi tarzın üstadı Nabi’ye de nazire yazmıştır:
Neş’etâ Nâbiye tânzir disem kim dinler
Ne kadar mu’cize gūyemdir isem kim dinler’ şeklinde nazireler yazmıştır.(bkz.s.3tenkitli basım )
Bunların dışında Fuzūlî, Nâbî Sâib, Camî, , Neş’âtî, Nev’î ve Nedîm gibi şairlerin şiirlerine tahmisler, tesdisler, tazminler ve nazireler yazmıştır. Bu durum onun ince zevkini ve araştırıcı kişiliğini ortaya koyar.
Hoca Neş’et’in şairliğini övüp hayranlığını dile getiren Galib,

‘Şule-i şem-i ruhun yâd olma şem’ utanır
Kâmetin kala gūle sūz u güdâzı uzanır beytiyle başlayan 24.gazele

Tâb-ı sevdâ-yı hattın dirsem eger baht utanır
Mebhâs-ı silsile-i zülf açılur söz utanır

Hazret-i Neş’ete peyrev olunca Galib
Hâme-i vâdi-i belâgatta dahi çok dolanır’ nazirelerini yazmıştır. (bkz.s.23 tenkitli basım)

Ayrıca Neş’et’in Beykoz al İstavroz’a adlı şiirine kırka yakın öğrenci nazire söylemiştir.’28.

Divanında birçok atasözü vecize ve deyim yer almaktadır. Bu dönemdeki mahallileşme faaliyetlerinin bir göstergesidir. Rıza Oğraş’ın da bir kısım tesbitleriyle bunlar aşağıdadır. Atasözleri:

‘Dilde aşk olmayıcak feyz güsayiş bulmaz’( 8.gazel)
‘Daniş meğer âyine iniş sūret-i cehle
Nâdânlığı sermaye-i irfan görür oldum’(10.gazel )

‘Telaş-ı va’d-i visâle sebep nedir bilemem
Yalan mı yok güzelim özr’i ârifane mi yok’(64.gazel)

‘Tâc-ı ikbâl ile her serkeşe rif’at gelmez
Fahte olsa hümâ serve sa’adet gelmez’(45.gazel )

‘Ola mîzâb-ı atâ-yı felek mecrâsı
Sebze-zâr-ı emel ü hırsa kanâ’at gelmez’(45.gazel)

Deyimlerden bazıları:

‘Dem urdu nesîm-i sūrdan dem (74.gazel)


‘Mihr ü meh bu feleğin başına çokdan dolanır( 12.gazel)

‘Çeşme-sâr-ı ademin yok yere ağzı sulanır’(2.gazel)

‘Bilir bel bağlayanlar ez-dil ü cân sırr-ı tevhîdi’(3.gazel)

‘Alup pervaneden el murg-ı şeb-hân’(11.gazel )

‘Dahi kızmış kızarır muğbeçeden şerm eyler
Duhter-i rez sıkılıp gelmeğe bezme utanır’(6.gazel )

‘Eşegimle yola çıksam at başı beraber’(35.gazel ),

‘Gül gibi açıldım amma gülmedim’(80.gazel )

‘Gülrūh bir içim su olsa akmam’( 87.gazel),

‘Urmuş kalemi bu gūne üstâd’(88.gazel),

Bu atasözleri ve deyimler halk dilini şiire koyma ve sadeleşme gayretlerinden doğmaktadır.



Gazelden sonra kıt’alar gelir normalde kıt’a daha önce sunulurken kaside başa alındı ve kıt’a sona alındı. Hoca Neş’et de divanında bunu yapmıştır. Bu da bilinçli olarak yapılan formal bir değişikliğin habercisidir.
Birkaç ebyatla da divan sonlanır.
Hoca Neş’et’in asıl önemi ortaya koyduğu eserlerden çok yetiştirdiği öğrenciler ve İran edebiyatının adeta yeniden keşfedilmesine vesile olmasından gelmektedir. Hoca Neşet Şeyh Galib’in de aralarında bulunduğu öğrencileri yetiştirmiş ve onlar üzerinde etkili olmuştur. Hint üslubunun doğması bir raslantı değildir.
Devrinin de getirdiği genel özelliklerden biri de üslubun ağır olmasıdır. Bunu Hoca Neş’et’de de görüyoruz. Üslub noktasında ve hayallerinin orjinalliğiyle Şehy Galib’e örnek teşkil ettiği kabul edilmektedir. ‘Şairin bir üst dil arama gayretleri Sebk-i Hindî gibi akımları ortaya çıkarır. Şairler Türkçede de Sebk-i Hindî’nin şiir diline uygun bir şiir dili oluşturacaklarına inanırlar. Dilin değişmesi doğaldır yaşamın değişmesi sonucu dilde de değişliklerin olması doğaldır’29
Bütün bu dikkatler ışığında incelediğimiz Hoca Neş’et divanında, şekli değişikliklerden başlayıp, dil ve üsluba kadar önceki dönemlere bakarak farklılaşmanın olduğu ve dikkate alınması gerektiği açıktır. Kaldı ki, dönem şairlerinden sadece bir tanesini gözden geçirebildik. Eğer bu yüzyıl şairlerinin hepsini ele alma imkanı olsaydı, sadece Tanzimat’a dayandırdığımız, yeniliğin nasıl gelişip bu hale geldiğini, hangi aşamaları kat ettiğini anlamamız daha kolay hale gelecekti. Elimizdeki eser bize bu anlamda çok şey söylemektedir.
‘M.Kayahan Özgül’ün ifade ettiğine göre:
Edebi Batılılaşma’nın tarihine parelel olarak gelişen ve ‘collisio’ yerine uyum arayışında olan şairleri daha XVIII.asır biterken Hoca Neş’et Efendi’den başlayarak takip mümkündür. Ziya paşa ve yandaşları, Muallim Nâci ve taraftarları, Mehmed Emin ve bazı ‘ millî’ edebiyatçılar, cumhuriyet sonrasının ‘inkılap şairleri’, edebiyat tarihinde nereye dahil edeceğimizi bilemeyip ‘müstakil şahsiyetler’saydığımız Yahya Kemal, 1950’li yıllarda Hisarcılar hep bu çizgiyi sürdürürler.’Mutavassittîn’tabirinin bütün bu genişliği ile kullanılması doğru olacaktır.’ 30



Pınar Akpınar








































1. Mengi, Mine; Eski Türk Edebiyatı Tarihi, Akçağ Yayınları, Ankara,2000, s.204,
2. Özgül, Metin Kayahan; Divan Yolundan Pera’ya Selametle, Hece Yayınları, Ankara, 2006, s.165
3. Özgül, Metin Kayahan; Divan Yolundan Pera’ya a.g.e. s.181-191-134-295.
4. Özgül, Metin Kayahan; Divan Yolundan Pera’ya a.g.e. s.141.
5. Özgül, Metin Kayahan; Divan Yolundan Pera’ya a.g.e. s.145-165.
6.Ramazan Kaplan
7. Büyük Türk Klasikleri,İstanbul,1988, cilt.7,s.97.
8. Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi,Dergah Yayınları,İstanbul,1986, s.35.
9. Büyük Türk Klasikleri, a.g.e. s.97.
10.Oğraş, Rıza; Hoca Neş’et Divanı İnceleme ve Tenkitli Metin, İstanbul Üniversitesi Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 1991, s.6.
11.Özgül, Metin Kayahan; Divan Yolundan Pera’ya a.g.e. s.83.
12.İsen, Mustafa,İslam Ansiklopedisi Maddesi,İstanbul, 1998, cilt.18,s.192.
13. Özgül, Metin Kayahan; Divan Yolundan Pera’ya a.g.e. s.285.
14. Özgül, Metin Kayahan; Divan Yolundan Pera’ya a.g.e. s.288.
15. Özgül, Metin Kayahan; Divan Yolundan Pera’ya a.g.e. s.288.
16. Özgül, Metin Kayahan; Divan Yolundan Pera’ya a.g.e. s.158.
17. Özgül, Metin Kayahan; Divan Yolundan Pera’ya a.g.e. s.210.
18. Büyük Türk Klasikleri, a.g.e. s.97.
19. Özgül, Metin Kayahan; Divan Yolundan Pera’ya a.g.e. s.178.
20. Özgül, Metin Kayahan; Divan Yolundan Pera’ya a.g.e. s.208.
21. Özgül, Metin Kayahan; Divan Yolundan Pera’ya a.g.e. s.210.
22. Özgül, Metin Kayahan; Divan Yolundan Pera’ya a.g.e. s.232.
23. Özgül, Metin Kayahan; Divan Yolundan Pera’ya a.g.e. s.262.
24. Oğraş, Rıza; Hoca Neş’et Divanı,a.g.e. s.8.
25. Özgül, Metin Kayahan; Divan Yolundan Pera’ya a.g.e. s.286-287.
26. Özgül, Metin Kayahan; Divan Yolundan Pera’ya a.g.e. s.284.
27. Özgül, Metin Kayahan; Divan Yolundan Pera’ya a.g.e. s.227.
28. Özgül, Metin Kayahan; Divan Yolundan Pera’ya a.g.e. s.28.
29. Özgül, Metin Kayahan; Divan Yolundan Pera’ya a.g.e. s.366.
30. Özgül, Metin Kayahan; Divan Yolundan Pera’ya a.g.e. s.140.

Kaynakça:

Büyük Türk Klasikleri, İstanbul,1998,cilt.7,s.97- 98.
İsen, Mustafa, İslam Ansiklopedisi Maddesi, İstanbul, 1998,c.18,s.191-192.
Kaşka, Mustafa; Divan Edebiyatı’nda Münşe’at Geleneği ve Hoca Neş’et’in Mektupları, Yüksek Lisans Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi,İzmir, 2000.s.3-8.
Mengi, Mine; Eski Türk Edebiyatı Tarihi, Akçağ Yayınları, Ankara,2000, s.204,
Oğraş, Rıza; Hoca Neş’et Divanı İnceleme ve Tenkitli Metin, İstanbul Üniversitesi Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 1991, s.1-45.
Ortaylı, İlber; İmparatorluğun En Uzun Asrı, İletişim Yayınları,İstanbul, 2000,S.7-13
Özgül, Metin Kayahan; Divan Yolundan Pera’ya Selametle, Hece Yayınları, Ankara, 2006, s.9-387.
Özgül, Metin Kayahan; Arayışlar Dönemi Türk şiiri Antolojisi, Diyanet Yayınları, Ankara, 2000,s.3-53.
Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, Dergah Yayınları, İstanbul, 1986, İstanbul, s.35.
Türk Edebiyat Tarihi, Türk Dünyası Ortak Edebiyat Terimleri sözlüğü, 5.cilt, AKM Yayınları, 532.

Divan :
Milli kütüphane el yazmalar katoloğundan alınmıştır, Hoca Neş’et, Mısır Bulak basımevi, 1836 taş baskı olarak basılan nüsha.
Aynı çalışmadan sonra ilhan Genç tarafından divan üzerine bir kitap çıkarılmıştır.

Hiç yorum yok: