VE İLKLER
Oturduğum yer küçük bir kasabaydı. Dört mevsimin doyasıya yaşandığı deyim yerindeyse her mevsimin tadına varılan ve mevsimlerin renginin en koyusunu yaşayan bir kasaba. Bu küçük kasabada ilk göze çarpan, güneşe dönmüş bir günebakanı andıran tek katlı evlerdi. Kasabanın girişi ve çıkışında uzun kavaklarla kaplı ince taşlı yollar insanı alıp, eski zamanlara götürüyordu.
Boydan boya bir okula bakan evim belli ki güneşini isabetli seçmişti. Ben de yaklaşık yedi yıldır bu manzarayı izliyorum. Bir de zamanımın zillerine benzemeyen ve her duyuşumda beni özlem dolu günlere götüren zil sesleri, bu manzaranın en yakın arkadaşı oldu. Şimdi duyamasam da sobanın üzerinde kaynayan çaydanlık fokurtuları, yanan odunların çıtırtı sesleri ve bağrışan çocuk cıvıltıları çınlıyor hala kulaklarımda. Ben de o günleri yaşamak için sık sık cam kenarına oturuyorum. Şimdilerde tek tesellim öğretmenliğimin ilk günlerini hatırlatan bu genç kız. Heyecanım bana engel olmazsa hasretle beklediğim öğrencileri yazacağım.
Bu gün günlerden pazartesi, bütün bir yaz İstiklal Marşı’nın okunacağı anı bekledim.Beklemek nasıl bir duygudur bunu ancak yaşayan bilir bir de sabır içinde bekleyen bir öğretmen bilir… her zaman ki yerimdeyim yine, bir cam kenarından izliyorum onları, birazdan başlayacaklar. Birden nasıl da kalabalıklaştı her yer, bir çoğu ilk günün heyecanıyla anne babasını da getirmiş yanında. İşte yeni bir yüz, biraz üzgün mü acaba? Yok yok uykusuza benziyor. Yeni bir öğrenci daha nasıl da konuşkan, üstelik çok da meraklı çok çalışkan olacağa benziyor. Asıl beklediğim an geldi. Yeni öğretmenleri, bugün onun ilk günü olmalı, mezun olduğu gün ‘Anadolu’nun hangi köşesi olursa giderim’ dediğini duyar gibiyim.
Derse giriyorlar şimdi, tam kırk beş dakika sonra teneffüse çıkacaklar…Arada sırada dersliklerden gözüküyorlar, tanışma faslı… Ne zordur isimlerini ezberlemek, sonra hepsine bir yakıştırma yaparsın, hatta isimleri ağzında bir dua gibi olmuştur, gece gündüz söylersin. Hepsine söz geçirmek kolay değil, ama bir sevsinler gerisi gelir sonra… İşte ilk teneffüs zili çaldı, öğretmenleri de çıktı onlarla birlikte galiba çok mutlu, öğrencileri etrafında pervane, onu inceliyor olmalılar ne yaramaz bu afacanlar…
Acaba beni fark ettiler mi? Genç öğretmen etrafına bakınıyor,hayallerini görmüş olmanın sevinciyle gözleri uzaklara dalmış olmalı. Bu yeni öğretmenin elleri titriyor heyecanı hala gitmemiş. Öyle ya her yeni gün yeni bir heyecanı daha yaşarsın onlarla, hayata yeniden başlamak gibi bir heyecan, ya da yeni yazmaya başladığın bir kitabın heyecenı gibi…Hala yerinde duruyor genç öğretmen Nasıl da sevgiyle bakıyor, karışık duygular içinde anlaşılan. Fakat öğrencileriyle kaynaşmaya başlamış, sabahın tereddüdü yok gözlerinde…
İşte böyle üst üste beş ders saati geçiverdi ve maalesef akşam oldu. Çocuklar şimdi evlerine dağılacaklar, yeni bir heyecan içine girecekler. İşte zil çaldı. Birbirlerini ezercesine çıkıyorlar. Önce büyükler, sonra ufak tefekler, çantasını zor taşıyan öğrenciler… Ve yine beklediğim an geldi. Öğretmenleri kapıda. Elinde dosyası, neler geçiyor kim bilir aklından . Öğrenciler mi yarın neler yapacağı mı daha neler neler? Neyin sesi yankılanıyor acaba kulaklarında, yanına gidip konuşsam mı onunla? Olmaz olmaz ben iyisi mi uzaktan izlemeye devam edeyim onları…
İşte gece oldu en dayanılmaz saatler başladı benim için, o aydınlık ilim yuvası siyah elbiselerine büründü tekrardan. Nasıl geçireceğimi bilemeyeceğim bir gece daha başladı. Nasıl da ansızın sessizleşiverdi her yer. Bir matem havasına büründü bütün okul. Ama olsun değmez mi bir gece daha beklemeye. Heyecanla uyanacağım bir sabah karşılayacak beni.
Bu genç öğretmen şimdi neler yapıyor acaba. Derin düşünceler içinde olmalı. Günün yorgunluğu çökmüştür üzerine. Kim bilir zihninden hangi öğrencisinin yüzü geçiyor. Hepsi birbirine karışmış olmalı. Yoksa kulaklarında sesler mi yankılanıyor.Yarını nasıl geçecek acaba?
Bunları düşünürken sabahı etmişim. Saat tam sekiz. Zil seslerini duymasam uyanamayacaktım! İşte yine ders saati. Derse giriyorlar. Öğretmenlerini biraz daha kararlı gördüm bugün. Arada bir çocuklarına dönüp gülümsüyor. Bu arada bende öğrencilerimin çizdiği resimlere bakıyorum. Hepsinde bol güneşli bir hava ve bir de güneş yüzlü bir öğretmen var. Hepsi çocukların dili, hepsi onların ruhu. Nerelerdedir kim bilir o afacan hayat dolu çocuklar?
Bütün bir kış onları izleyerek geçti ve bahara susamış bir tabiat gibi onlarla bahara uyandım. Sonra bu zor, azim, karalılık isteyen mesleğin silgi tebeşir kokularına ortak oldum. Onların heyecanını duydum yeniden yüreğimde. İşte Sevgi öğretmenle geçen özlem dolu anlar, beni yeniden öğretmen yaptı. Öğrencisine tokat attığı günü hatırlıyorum da bir merdiven başında ağlamıştı. Böyle bir şey yapabileceğini hiç düşünmemişti! Uzun siyah saçları gözyaşlarını gizlemeye yetmiyordu. Rüzgar inadına esiyordu…Bu genç idealist öğretmenin müdürüyle ilk tartışmasını hatırlıyorum.Eminim artık daha iyi anlıyordur ideallerle düzenin uyuşmadığını.Nasıl da sahiplenmişti öğrencilerini. Bu, okulda öğretilenlerden çok daha farklı bir duyguydu. O artık gerçek bir öğretmendi…
Ve işte okulun son günü. Üzerinde bütün bir yılın yorgunluğu, gözlerinde hüzün, davranışlarında bir olgunluk, ve yüreğinde yeni hayallerin heyecanı var…
Ne çok pişmanlıklar kalmıştır şimdi elinde, bir de başarıları ve öğrencilerine duyduğu sevgi yüreğinde. Ben de şu tekerlekli sandalyeye mahkum olmasam bugün karnesini yeni almış bir öğrencinin mutluluğuna ortak olacaktım. Emekli olmak bir yana hayatımı onlara adayabilirdim ama olmadı… ya da bir zamanlar öğrencim olan sessiz sakin sevgi nin yanında olacaktım.
Fakat hayat yine de çok şey öğretti bana tohum yetiştirmek adına toprak olmak onlara ya da bataklığın içindekini kurtarmak için çamura batmayı
İşte yine bekleyeceğim bir yaz daha başlıyor…..
PINAR AKPINAR
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder