EKSPRESYONİZM VE TEMEL MESELELER
‘Edebiyat Akımı: Bir sanatkâr grubunun belli bir dönemde, ortak dünya görüşü, estetik, sanat ve edebiyat anlayışı çerçevesinde oluşturdukları edebiyat hareketi; bu anlayış ve hareket çevresinde kaleme alınan edebî eserlerin oluşturduğu bütündür’1.
Edebî akımlar, edebiyat ilminin alt başlığını oluşturur. Edebiyat çalışmalarının birçoğu, akımlar üzerine kurulmuştur. Akımlar, eserin değerlendirilmesi için önemli bir kıstastır.
Akımların doğuşuna ve gelişmesine baktığımızda, edebiyat akımları, bir toplumda birden bire ortaya çıkmaz. ‘Belirli dönemlerde, belirli akımlar ve görüşler ağırlıkla hissedilir. Aynı zaman dilimi içinde birden fazla akımın sürdürüleceği gibi, akımların doğuş ve bitiş tarihlerini de kesin sınırlarla belirlemek mümkün değildir. Genel olarak bir akım yavaşladığın da ya da doruğa ulaştığında, onun karşıtı bir akım edebiyat sahnesine çıkmaya başlar’2.
Her edebiyat akımının sahip olduğu bir dünya görüşü vardır, bu görüş onunla birlikte döneme de yansır. Toplumlar içinde, zaman zaman uygulama alanı bulan ve dünya üzerindeki çeşitli edebiyatları etkiyen edebiyat akımlarının doğuşu, Batı’daki Romantizm, Klasizm, ve Realizme dayanır.
Batı edebiyatı akımlarından Ekspresyonizmi, bir kültür zeminine oturtabilmemiz için, öncelikle akımın doğuşuna kaynaklık eden, ‘Romantizm’ üzerinde durmamız isabetli olacaktır.
‘Romantizm, XVIII. yy. sonu ile XIX. yy. başında Avrupa’ da ortaya çıkan tüm kuralları yadsıyarak, yerine; bireysel, özgür yaratmayı, duygu ve içtenliği koymaya çalışan sanatsal, siyasal ve felsefi davranışların genel adıdır. Romantizm genellikle 1789 Fransız Burjuvazisi’nin ortaya attığı, başıboşluk duygusunun ürünü olarak da algılanılabilir’3.
‘Romantizm, genel olarak Klasizme ve XVIII. yüzyılın akılcı, kuru, hissîlikten uzak ve objektif edebiyatına tepki olarak doğar4’. ‘Yeni bir insan’ ve ‘yeni bir dünya’ anlayışı romantizmin temel meselelerini ve hareket noktasını oluşturur. Romantiklere göre ‘sanatkâr özgürdür’, hiç bir sınır ve ölçü tanımaz, öyleyse insanı, evrenin merkezine almak esastır. Bunun sonucunda, Tanrı merkezli evren sistemi yıkılmıştır. Ahlakî değerlerin ölçüsü ‘insan’ kabul edilmiştir. Kendini böylelikle gelenekten koparan sanatçı, ‘kendisi’ olmaya çalışır ve artık önemli olan bireydir.
Ben’in kazandığı bu sonsuz hürriyet, insan hayatında var olan her şeyin şiire ya da esere konu olabileceği tezini beraberinde getirir. Bu yeni duyuş ve zevk değişikliği, tabiata ve iç dünyaya dönüş, sanatçılara itiraf edilemeyecek şeyleri itiraf edebilmenin imkânını verir. ‘Her şey söylenmeli ve söylenilebilmelidir. Bunu yaparken de Klasizmin tumturaklı, süslü, sunnî dilinden uzaklaşıp bütün kural ve kaideleri reddederler’5.
1. Çetişli, İsmail; Batı Edebiyatında Edebi Akımlar, Akçağ Yayınları, Ankara, 2006, s. 35.
2. Aytaç, Gürsel; Genel Edebiyat Bilimi, SAY Yayınları, İstanbul, 2003, s. 169.
3. Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, Dergah Yayınları, İstanbul, 1990, c.7, s. 345.
4. Claudon, Francis; Romantizm Sanat Ansiklopedisi, (Çev. Özdemir İnce, İlhan Usmanbaş), Remzi Kitapevi, İstanbul, 1988, s.7.
5. Meydan Larousse; Büyük Lugat ve Ansiklopedi, İstanbul, 1990, c.10, s. 668.
‘Eğer bir kelime, ibare veya ifade biçimi, sanatkâr tarafından eserde kullanılmışsa o güzeldir’. Böylelikle dil ve üslupta farklılaşmalar gözlenir. 6. Bu dil ve üslup klasiklerinkine göre daha samimi, daha ferdîdir. Zaman zaman da çok keyfî ve sanatkârane olmuştur.
Roman sahasında, çevreden uzaklaşma ve bununla doğan duygular gözlenir. İç romantizm ve yazarın ben’inin, esere egemen olduğu görülür, bunun sonucunda, birinci tekil şahıslı anlatı türü gelişir ve yazarla kahraman birleşir.
Romantikler, şiiri, kısır nesrin akılcılığı karşısında aydınlatma aracı olarak görürler. Simgeciliğin yolunu, şiirle açarlar.
Eserlere melankoli, hüzün, kötümserlik, hayal ve sezgi gücü hâkimdir. Hürriyet onların şiirde vazgeçemediği konudur, ihtilal ortamının yaşattığı duyguları, en güzel onunla anlatırlar. Sanatkârın muhayyelesine, duygularına hiç bir kısıtlama getirilemez görüşündedirler ve bunun savunuculuğunu yaparlar. Hürriyet konusunda öyle ileri giderler ki, edebî türler ayrımı dahi reddederler.
Romantikler, eğitim ve çalışma ile elde edilen yeteneğe pek önem vermezler. Sanatkârın dehâsını önemserler ve değerini yüceltirler. Sanatkârın mizacı ve kişiliği çok önemlidir. Bu bizi ister istemez biyografiye ve sanatçının dehasına bunun yanında samimiyete yöneltir. Tarihsel birikimde ayrı bir faydalanma alanıdır.
1840’lı yıllardan itibaren Romantizm zayıflamaya başlar. Bundan sonra romantikler, yeni temayüllere ayak uydurmak zorunda kalırlar. Daha sonra vücuda gelen edebî akımların doğuşunda, Romantizmin büyük rolü olmuştur.
1830’lı yıllarda da Romantizm, iki ana kola ayrılır.’Sanat için sanat’ ve ‘toplum için sanat’ olmak üzere. Bu düşünce etrafında birçok akım doğup, gelişme imkânı bulacaktır. İşte ‘Ekspresyonizm’ de bunlardan biridir. Ekspresyonizmin, Romantizmle birçok ortak yönünün olduğunu göreceğiz. Her ikisinde ortak olan en önemli nokta insanoğlunun anlatma ihtiyacıdır.
Dönemin genel işleyişine baktığımız da:‘19.yüzyılın sonundan başlayarak plastik sanatların terimleri, tuhaf bir biçimde tüm öteki sanat dallarına da yayılarak eğilimleri, entelektüel akımları, hatta çağın ruhunu tamamlamada temel oluşturdu. Özellikle Almanya’da bu Empresyonizm, Neo-Romantizm ve Art-Nouveau’ya uygulandı. Fotoğrafın bulunması, resmin katı kurallardan kurtulmasına izin verecek bir ortam sağladı. Böylece sanat ile gerçek arasında köklü değişiklikler hazırlanmış oldu. Ancak resimsel sanatın sanat dünyasına bu denli yayılmasının kuşkusuz başka bir nedeni vardı. Bu da birdenbire ortaya çıkan bir olayın ender olarak bir tek sanat biçimiyle sınırlanmasıydı. Yeni üslup, belirli bir çağ toplum ve uygarlık görüşüyle daha çok bağlantılıydı; Romantizmden, Sürrealizme değin sanatsal anlatımın tüm biçimleri, bu üslubun kapsamına giriyordu. Ekspresyonizm de bu üslubun özgün bir örneğidir’7.Bu akımın temsilcilerinden Kurt Hiller, coşkuyla kavgaya katıldı.
Ekspresyonizmin ne olduğu konusunda farklı görüşler mevcuttur.
6. Çetişli, İsmail; a.g.e. s.77
7. Richard, Lionel; Ekspresyonizm Sanat Ansiklopedisi, (Çev. Beral Madra, Sinem Gürsoy, İlhan Usmanbaş), Remzi Kitapevi, İstanbul, 1991, s.7.
Latince ‘ekspressio’ifade etmek anlamına gelen, Fransızca ‘anlatım’ demek olan bu kelimenin kullanılışı, 1850’lere kadar inmektedir. Araştırmaların büyük bir kısmı kelimenin Almanca’ ya ‘Abstraction and Emphaty’ adlı kitabın yazarı Wilhelm Worringer aracılığıyla girdiğini, 1911’li yıllarda kullandığını, bazı araştırmacılar da 1910’lu yıllarda Pechstein’ in bir resmi önünde Paul Cassirer tarafından kullanıldığını iddia etmektedirler. Ayrıca Fransız ressam Julien Auguste Herve’ nin bir dizi tablosunun ismi de ‘Ekspresyonizm’ di. Fakat Almanya’ da üslubun ilk kullanılışı Walter Hengmann’ a dayanır. Walter Hengmann’ın , ‘Der Sturm’ adlı derginin, 1911’deki Temmuz sayısında bu kavramı yazdığı kesin olarak bilinmektedir. İlk planda herkesçe tutunamayan bu terim, zamanla edebiyatçılar arasında da devre adını verecek kadar yaygınlaşmıştır.
‘Ekspresyonizm akım olarak, I.Dünya Savaşı yıllarında Almanya’da doğmuş, önce plastik sanatlarda, sonra müzikte ve edebiyatta etkilerini göstermiş, 1920’lerde yeni anlatım sanatının çeşitli akımları için ortak bir ad olmuştur’8.
‘Ekspresyonist şair ve yazarlar 1875- 1895 yılları arasında yaşamış, 1904- 1914 yılları arasının bunalımını bizzat hissetmiş ve savaşın yıkıcılığını dile getirmişlerdir.
‘1910 ve 1925 yılları arasında etkili olan akım, 1920’lerde uzun sürmeyen bir parlaklık devresine ulaşmıştır. 1921’li yıllarda, entellektüel alanda tıpkı bir salgın hastalık gibi her şeyi etkilemiş; yalnız resim ve şiir değil, düzyazı, mimarlık, tiyatro, bilim, üniversite ve okul reformlarını yönlendirmiştir. Öncüleri dışında temsilcileri diye bilinen birçok şair ve yazar, kısmen ya da belli bir süre bu akıma dâhil olmuşlardır’9. Bunun dışında akım bir önceki kuşağın yaşlı temsilcilerini, Almanya ile sıkı bağ içinde olan ülkeleri de etkilemiş; özellikle sürrealist edebiyatta kendini göstermiştir. Belçika, Rusya, Fransa ve Çekoslovakya gibi ülkelerde etkili olmuştur.
Ekspresyonizm, devrimin edebiyatıdır. Aydının güçlü karşısındaki tutumunu ele alır. Ekspresyonistler, yaşanan modern çağın içindeki makineleşmeye, endüstriye, kapitalizme karşı savaş açarlar. Boyun eğmeye, ezilmişliğe başkaldırırlar.
‘Ekspresyonizm, bir kuşağın genel duygularının tüm yönleriyle fışkırdığı inançların dile getirilmesidir’10
Yvan Goll’a göre Ekspresyonizm ‘kudretsiz insanın gök küreye karşı kızgınlıkla salladığı bir yumruktur’11.
Ekspresyonizm, Empresyonizmin geçici izlenimlerine bir tepki olarak doğar, bunun yanında Natüralizme’ de karşıdır.
‘Ekspresyonistler hayatı gittikçe egemenliği altına alan sanayileşme yüzünden, sanatın ve düşüncenin tehdit altında olmasından korkarlar’12.Pozitif ilimlere de göstermiş oldukları tepkinin etkisiyle, çağının bütün alanlarına tepki gösterir bir hâle gelmişlerdir.
8. Aytaç, Gürsel; Genel Edebiyat Bilimi, SAY Yayınları, İstanbul, 2003, s.326.
9. Aytaç, Gürsel; Çağdaş Alman Edebiyatı Tarihi, KTB. Yayınları, Ankara, 1983, s. 112-113
10. Richard, Lionel, a.g.e., s.7-8.
11. Richard, Lionel, a.g.e. s.8.
12. Richard, Lionel; a.g.e. s.7
Ekspresyonistler, temelleri sarsılan Almanya’nın içinde bulunduğu durumdan hoşnut kalmazlar ve bundan duydukları huzursuzluğu dile getirirler. Dünyanın, akıl aracılığıyla nesnelleştirilmesine karşıdırlar. Avrupa kültürünün, çöküş içinde olduğunu söylerler. Egoizm ve bölücülüğe karşıdırlar. Çağdaş kültürü de eleştirirler. Genel itibariyle baktığımızda Ekspresyonistleri, isyan içinde görürüz. Ekspresyonistlerin ayaklanmadan ve başkaldırıdan yana bir yapıları vardır. Adeta, bireyin düş gücünü bağlayan zincirleri kopartmak isterler’13
Aile, ordu, öğretmen, kurulu düzen bunlara ve bunların tüm yandaşlarına karşıdırlar. Bu kesimleri aşağılarken; ezilmişlerin, yoksulların, suçluların, akıl hastalarının ve gençlerin yanındadırlar ve onları savunurlar. Ekspresyonistlerin, böyle bir tavır içine girmelerinin belirli sebepleri vardır.
Ekspresyonistlerin temel meseleleri, gelecek kaygısıdır. Onları düşündüren temel öge de budur. Huzursuzluklarının kökeninde bu yatar. Hangi yol iyidir? İnsanlığın geleceği ne olacak? İnsanlık nasıl kurtulur? Sorularına cevap ararlar. İlk dönem Empresyonistleri, modern hayatın karmaşıklığından ve yalancılığından yakınırlar. Ekspresyonistlerin çoğu, hakkı yenmişlerin yanında olma çabası içindedir. Amaçları okuru eğlendirmek ya da eğitmek değildir. Kendilerini bir reformcu olarak görürler.
Ekspresyonistler yerine getirmeleri gereken bir görevleri olduğuna inanıyorlardı. Bu görevi yerine getirmek için ‘İnsanlık âlemini şaşırtmak, insanları içinde bulundukları uyuşukluktan kurtarmak, insanların tehlike ve geleceğinin bilincine varmasını sağlamak gayesini güttüler. Bu kaygılarının temelinde, dünya savaşının insanlığı yok edeceği korkusu yatar. İnsanlığın acısını ve yoksulluğunu anlama seviyesine gelme çabaları, onların zamanla sosyalist bir tavır içine girmelerine sebep olmuştur.
Bunun yanında, Ekspresyonistler, kendilerini dış âlemin anlamsızlığına karşı, hayata bir anlam kazandırmakla yükümlü görürler. Çağın zorluklarıyla başa çıkabilmenin şartını, geçmişle olan bağları koparmaya bağlarlar. Geçmişin mirasını sürme dertleri yoktur. ‘Eğer iki ayağımızın üzerinde durmaya hazırsak, bizi ana rahmine bağlayan göbek kordonunun kesilmesi gerekir’14. görüşündedirler. Yaratıcılığı da geçmişle bağları koparmaya bağlarlar. Bu yönleriyle, Romantiklerden ayrılırlar.
Ekspresyonistler, insanı kendisi ile baş başa bırakarak insanın içinde yaşadığı çarpıklıkları fark etmesini, kendisini yeniden inşa etmesini isterler. Sanatta amaç estetik zevk vermekten çok okuyucuyu, dinleyiciyi, seyirciyi sarsmaktır’15.Toplumcu oldukları tek yer burasıdır.
‘Bir kısım Ekspresyonistler modern insanı içinde bulunduğu bunalımdan ve yanılmalardan kurtulmanın, ancak ilkel kavimlerin sanatına ve çocuğun dünyasına dönmekle mümkün olduğuna inanmışlardır. Bundan başka, yaşadıkları çağın, tarihteki benzerlerine, meselâ 30 Sene Savaşlarına dayalı kötümser, çaresiz Barok devre, Gotik sanatın mistisizmine ilgi yeniden doğmuştur. Ekspresyonistler, tarihe yönelişte estetik ilgiyi ön planda tutarlarken, o çağların tipik yaşama korkusunu ve dinî coşkusunu, yeniden yaşamayı amaçlamışlardır’16.
13. Aytaç, Gürsel; Genel Edebiyat Bilimi, SAY Yayınları, İstanbul, 2003, s. 307
14. Richard, Lionel; a.g.e. s.9
15. Richard, Lionel; a.g.e. s.7.
16. Aytaç, Gürsel; Çağdaş Alman Edebiyatı, a.g.e. s. 11
Onlara göre sanatın amacı: Sanatkârın iç gerçekliğini ifade etmektir. Zamanı yıkıcı bir biçimde yansıtırlar. Toplumu değiştirmeyi, insanın ruhsal durumunu anlatmayı amaçlarlar. En yüksek amaçları da ‘Sanat eserinde mutlak olanın gerçekleşmesi ve onun zamana etkisidir’17.
Onların tepkileri ortak bir öge etrafında birleştirilebilir bu ‘Yeni İnsan’dır. Tepkilerinin sonucunda özlemlerini beş şahsiyet üzerinde geliştirirler. Bunlar :Hz. İsa, Darwin, Nietzsche, Marks ve Freud’dur.
‘Hz.İsa’nın öğütlediği, alçak gönüllü, barış içinde yaşayan, başkalarını seven yeni insanı kendine dayanak seçenler oldu. Bu anlayıştan yola çıkarak, sokak kadınlarını, hafifmeşrep kadınları kendilerine kahraman seçtiler. Marks’ın bakış açısını tarihsel kabul ederler. Nietzsche’nin felsefesine ve ‘Üstün İnsan’ kavramına önem verirler. Darwin’in evrim düşüncesine yaklaşırlar. İnsan değişip savaşma içgüdüsünden vazgeçerse, bu soyun var olmaya devam edebileceğine inanırlar. Eserlerinde bu yüzden hükmedenlerin, kentsoyluların kıyımına girişirler. Savaştan ve onun yıkıcılığından nefret eder bir haldedirler. Freud’un kişiliğinde umut buldular.
Ekspresyonistlerin yeni bir insanlığa haykırma, bağırma ve meramını anlatma istekleri ‘yeni bir sanat’ ‘yeni bir gerçek’ arayışına, bu fikirler zemin hazırladı.
‘Ekspresyonistlere göre, sanata düşen görevin günlük, rastlantısal, ruhbilimsel ve ussal gerçeklerin yarattığı baskıların çözülmesini sağlamak, kişisel yaratıcılık ve düşsel bir itici güçle yeniden kurmayı başarmak olduğunu göstermişlerdir’18.
Şair, dış âlemin anlamsızlığına bir mânâ kazandırmalıdır. Bunun için de derinlik ve öz önemlidir. Bu sanatçıya bir öz seziş getirir. Anlayışa göre iç yaşantı, dış dünyadan üstün tutulduğu için sanatkâr önemlidir ve onun muhakkak topluma vereceği bir mesajı vardır.
Onlara göre: ‘Sanat maskeleri kaldırmalı, aynı zamanda kurucu olmalıdır. Ruhun derinliğine inilmeli, özgürlük, insanlık ve kardeşlik çağrıları yürütülmelidir.’
Ekspresyonistler önce siyasi bir tavır içindeyken, I.Dünya Savaşı’ndan sonra birçok şairin ve temsilcisinin de ölmesiyle faaliyetleri bir süre kesintiye uğramıştır. Daha sonra temsilcileri, daha ılımlı hâle gelmişlerdir.
Ekspresyonist şair ve yazarlarda ve bu akımda gözlenen bazı belirli ilkeler vardır. Bunlardan ilki ‘Gerçeklik’tir. Ekspresyonistler yeni bir gerçeklik anlayışı ortaya çıkarırlar. Realist ve Natüralistler’ in maddi ve görünen gerçeğinden, Sembolistlerin inandığı maddenin arkasındaki gizli gerçekten ya da Platon’un idealar gerçeğinden farklı bir gerçeklik anlayışı dile getirirler.
17. Richard, Lionel; a.g.e. s.19.
18. Richard, Lionel; a.g.e. s.132
Gerçeklik anlayışı, onların tavırlarını ortaya koyan bir şekildedir. Bu dış görünenden çok, hayatın iç gerçekliğini anlatmaya yönelik bir gerçekliktir. ‘Sanatta gerçekleştirme süreci, dışardan içeriye doğru değil, içerden dışarıya doğru olmalıdır’19. Bu düşünceden hareketle dışardan görünen özgün olamaz, gerçeklik, sanatkârın ruhunda gizlidir ve ancak onun tarafından yaratılır. Sanatkârın, iç dünyasında kurgulanır. Dış dünyayı taklit etmek, bize çok şey katmaz görüşündedirler.
‘Bir olaya inanarak, onu düşleyerek ya da belgeleyerek doyuma eremeyiz. Verilmesi gereken dünya görüntünün ardında, arınmış, lekesiz bir yansımadır, bu yalnız kendi içimizde bulunur düşüncesindedirler’ 20.
Lathar Shreyer’ e göre ‘Sanat eserinin ortaya çıkmasında hiçbir beceri ve öğrenim yeterli olamaz. Sanat eserinin esası ritmik bir yaratma ürünüdür’21. Bunun sonucunda hakikî sanat eserinin, mantıkla ilgisi uzaklaşmaktadır. Burada duygular önem kazanır. Duygularını ifade etmek konusunda öyle ileri giderler ki ifade edilmeyen duyguyu yok sayarlar. Bu sınırsızca her konunun ve her yaşananın dile getirilmesine kapı aralar.
Gerçeklik anlayışına tekrar yönelirsek, gerçeklik sanatkârın, nesneye karşı tutumunu gündeme getirir. Ekspresyonist sanatkârlara göre nesnenin anlamı, onun görüntüsünün ardında saklıdır. Dış dünyada gördüğümüz bir nesne ya da objenin aynısını yapmak, onun anlamını sınırlandırır.
‘Yansıtılan nesne, artık anlatılmak istenen şey değildir, anlatılmak istenen şey nesnenin çok ötesinde bir şeydir’22.
Nesnelerin olduğu gibi değil, olması gerektiği gibi verilmesi ve söz konusu gerçeklik anlayışı, sanatkârı iç hayata yöneltir, bu tutum iç gözlem ilkesini doğurur. Burada, sanatkârın yapması gereken, kendi iç dünyasını gözlemektir; çünkü onun için önemli olan, sanatkârın kendi yaşamıdır’23.
Ekspresyonizmin, Empresyonizmden ayrılan yönü, onun gibi dış âlemden gelen izlenimleri tekrar etmek yerine, içe dönük bir gözlem metodunu kullanmasıdır. İç âlemde doğan duygular anlatılmaya çalışılır. Dış âlem, yine bu olguya dâhildir; ama burada, dış dünya sanatkârın üzerinde ne bıraktıysa, bu tekrar sanatkârın içinden geçirilir, onun süzgecinde elenir ve kendisi için ne önemliyse bu duygu ve düşüncelerle dile getirilir.
Sanatkârın düşüncesini dile getirme faaliyeti, ikinci bir aşamayı oluşturur, bu sanatkârın ‘iç gözlem’den sonra ‘dışavurum’a geçmesidir. Dışavurumculuk, sanatçının duygusu, sezgisi, izlenimi, düşüncesi gibi öznel yargılardan yola çıkması ve bunu kelimelerle ifade etmesine bağlıdır. ‘Dışavurumculuk estetik bir faaliyet olarak kabul edilir’24. ‘Dış dünyadakinin aynısının yapılması, o şeyin evrenini somut bir ortamla sınırlıyor görüşündedirler’25.Bu yüzden taklide karşıdırlar.
Dışavurumluluk olarak da bilinen Ekspresyonizmdeki dışa vurma faaliyeti, diğer akımlarınkinden farklıdır. Bu anlatı türünde, alışılmış kuralların dışına çıkıp, kendine yeni bir biçim bulma gayesini sezeriz.
19. Aytaç, Gürsel; Çağdaş Alman Edebiyatı, a.g.e. s. 117
20. Çetişli, İsmail; a.g.e. s.122.
21. Aytaç, Gürsel; Çağdaş Alman Edebiyatı, a.g.e. s. 117
22. Richard, Lionel; a.g.e. s.9.
23. Richard, Lionel; a.g.e. s.9
24.Çetişli, İsmail; a.g.e. s.123.
25 Richard, Lionel; a.g.e. s.8.
Bu içsel yaratma ve sanatkâr tarafından bunu dışa vurma, sanatkârların yaptıkları faaliyetlerde somut bir öznelliği ortaya çıkarır. Burada karşımıza iki önemli kavram çıkar. Bunlardan ilki ‘Soyutlama’ diğeri de ‘Ferdîlik’ tir.
Soyutlama fikri Ekspresyonistlere ‘Sanat özgürlüğe giden yoldur’ dedirtecektir.
Artık duyular değil, yürek ve anlama gücü önemlidir. Sanatta objektiflik yerine, ferdiyetçilikten hareket ederler. Ekspresyonistler, Ferdiyetçi bir sanat anlayışı benimserler. İnsanı içinde bulunduğu toplumdan, hatta kendinden bile soyutlarlar. Geriye sadece ‘iç ben’ yani ruh kalır. Aslında ‘bu soyutlama bir kaçışın habercisidir. Hayallere ve ideallere kaçma’26.
Akımın doğduğu Almanya’ ya yönelip, yazarın toplumdaki yerine baktığımızda, bu kaçış bize daha anlamlı gelecektir. O yılların Almanyası’nda, yazar, toplum içinde –savaşın da etkisiyle- belli bir kimliğe sahip değildi. Belli bir sınıfı yoktu. Yazar bu boşluğun farkına varıp ve bunun acısını içine kapanarak, içine yönelerek bastıracak savaşa karşıtlığını ve tepkisini de bu şekilde dile getirecektir.
Bunun sonucunda doğan dil ve üslup anlayışlarına gelince, Ekspresyonistlerin, kendilerine özgü bir dillerinin olduğunu söyleyebiliriz. Dile bir takım yenilikler getirdikleri açıktır. Dil yeniği konusunda, İtalyan futurist yazar Filippo Tommaso Marinetti’ nin bildirgesi yön vericidir. Ayrıca, sanatkârların, içlerine yönelmeleri ve ferdiyetçilik anlayışları, dilde ölçüsüzlüğü ve savrukluğu beraberinde getirir.
Ekspresyonistlerin dilleri, onların aradıkları değerlere yönelen isyan dolu bir dildir. Verilen metinlere baktığımızda, içinde bulundukları koşullara tepkinin üslubunu hissederiz. ‘Dil ve üslupta paratokslar, elipsler ve cümle bölümleri göze çarparken, kısalık, yalınlıkla sağlayan etki gücü ve şiddet artırılmaktadır. Tasvirler azdır, düşünceye geniş yer verilir. Her tür fazlalık ve süs bir tarafa bırakılır. Eserlerde, yoğunluk amaç edinilmiştir’27. Yoğunlaşma, tutumluluk, kültürel güç, sağlamlaşmak, yerleştirilen biçimler, şiddetli hisleri açığa çıkaran bir hüzün, coşma ve biçimi bozma, aşırı duygulanma, düş gücünden yaratılmış bir şekil eserlerin genel özellikleridir. İçlerinde dilbilgisi yanlışlıkları yapanlar da olmuş, biçim her bir sanatkârda ayrı ayrı şekil almıştır.
Daha çok kısa anlatı türü rağbet görmüştür. Nesir sahasında da iki anlatı türü vardır:
‘1.Naturalist tarzı nesnelleştirici tutumdur. Bu anlatı türünde somutluk, mesafe ve anlatıcının esere müdahale etmemesi görülür. 2.Düşünce ve düşüncelerle oynamaya dayalı tutum. Bunun temelinde de tasarım ve düşünce vardır’28.
Nesir, daha çok savaş yıllarında tercih edilmiştir. ‘Düzyazıda dil, acımasız, keskin, bağlaçlı, yan cümlelerle doludur. İsimlere özel yer verilir, sıfatlar kısıtlıdır. Mastarlar çoktur, alışılmamış karşılaştırmalara rastlanır. Hiç bir virgülün ayırmadığı uzun isim cümleleri vardır’29.
Sanatkârlar yoğun bir anlatıma ulaşmak için simge, çağrışım ve yürekli benzetmelerle dolu üsluba yönelmişlerdir.
26. Çetişli, İsmail; a.g.e. s.123
27. Aytaç, Gürsel; Çağdaş Alman Edebiyatı, a.g.e. s. 120.
28. Aytaç, Gürsel; Çağdaş Alman Edebiyatı, a.g.e. s. 120
29. Richard, Lionel; a.g.e. s.130.
Nesirde yalnızlık, boşluk, topluma teslimiyet, bilinçaltı gibi konular işlenir. Tüm insanlığı bağrına basma isteği, kardeşlik arayışı, büyük kentler ve karşısında sefalet içinde kenar mahalleleri, su içinde yüzen cesetler, hastanelerin içler acısı durumu, eserlerde göze çarpar. Temsilcilerinin büyük çoğunluğu tutuklanmış, ya da vatandaşlıktan dışlanmış insanlardır. Sol görüşü benimserler ve mutlu olmayı, şiddetli heyecan duymaya bağlarlar. İçlerinde asker kaçaklarını öven, serbest aşkın ve herkesle birleşmenin tüm insanlar, ırklar arasında çiftleşmenin ve bunun bir din olarak kabul görmesinin gereğine inanarak aşırıya kaçan temsilcileri de vardır.
Sanatkârlar, şiirde iç dünyalarını daha iyi ifade edebileceklerine ve meramlarını daha iyi dile getirebileceklerine inanırlar. Şiirlerde siyasal güdümlülük esastır. Eserlerde bir çeşit isyan görülür. Yeni insana duyulan özlemi şiirlerinde de dile getirirler. İlk ürünlerini bu alanda vermelerinin sebepleri de budur. ‘Çağın krizini kötümser gözle yansıtan şairler grotesk edebiyat yaratırlar. İyimserler de hayal coşkusuna dalarlar’30.
Ekspresyonistler için, şiirde biçim önemli değildir. Sese daha çok önem verirler, bu ses onların düşüncelerini daha iyi dile getirebilecek bir ses olmalıdır. Benzetme unsurlarında, objeler önemli değildir; çünkü objeye bakış kişiye göre değişeceğinden, her şairin benzetmesi kendi içinde önemlidir
Şiirde coşkunluk vardır, bunu sağlamak için ünlem cümlelerinin ve sessiz harflerin şiire hâkim olduğunu görürüz. Alışılmış kelimeler aşılmaya çalışılır. Yapı önemli olmadığından, cümleler istedikleri gibi kısaltmışlardır.
Şiirde konular: Zavallılaştırılmış insan, ruhsal ve bedensel yalnızlık, boşluk, insan varlığının amaçsızlığı, çöküş, çürüme, matem, melankoli, tehdit altındaki çevre, büyük şehir iblisi, savaşın yıkıcılığı gibi meselelerle, eserlerini dile getirmişlerdir.
Ekspresyonistlerin: ‘İnsanlığın Alacakaranlığı’ adlı bir antolojide şiirleri yer alır.
Tiyatroda da siyasal güdümlülük görülür. Sosyal düzene ve manevi değerlere karşı hiciv söz konusudur.
Tiyatroda konular: Toplum eleştirisi, aile ve devlet otoritesine başkaldırı çevresindedir. Konularını, yeni insanın yetişmesine bir vesile olarak kullanmak isterler.
Sahnelenen oyunlarda, alışıla gelmiş geleneklerden hareket edilmez, içsel yaşam görünür hâle getirilmek için soyut sahne düzenlemeleri yapılır, klasik kostümler kullanılır, kişiler tipleştirilir, canlandırılan kişiler mistik ve sembolik düzeni aktarmak için oyuncuların hareket ve ses oyunlarına başvurulur, seyirciler de oyuna dâhil edilir. Oyuncular genel adlarla anıldı, baba, oğul, adam gibi. Bu anlatı türü en çok Almanya’da gelişti.
‘Görüldüğü gibi edebiyatta ağırlık merkezi çağın çöküşü ve yeniden doğuşu, eski insanın derdi ve yeni insana karşı özlemdir’31. Ekspresyonistler, yapmış oldukları faaliyetlerin hepsinde özgür olmayı ve tepkilerini dile getirmeyi amaçlamışlar eserlerinden, sanattaki beklentilerine ve nesne karşısındaki tutumlarına kadar, hep meramlarını dile getirme ve meselelerini gündemde tutma amacı taşırlar.
30. Aytaç, Gürsel; Çağdaş Alman Edebiyatı, a.g.e. s. 117.
31. Aytaç, Gürsel; Çağdaş Alman Edebiyatı, a.g.e. s. 117
Toplumcu olduklarını iddia eden Ekspresyonistler, çağın sorunlarıyla iç içe olamadılar. Olayların kökenine inip, onları çözmeyi denemediler. Geçmişin üstesinden gelmeye çalışmayıp, bunun için bir mücadele göstermediler. Hataları düşüncenin tek başına toplumu değiştirebileceğine inanmış olmaları, toplum ve düşünce arasındaki etkilenmeyi hesaba katmamalarıdır. Ekspresyonistler kendi içlerindeki birçok çelişkiyle sönüp gittiler.
Akım başlangıçta estetik ve felsefeye dayalı bir akımken, sonraları politik yanı önem kazanmıştır. Yazar ve şairler savaş sonrası düzene dönerler, savaşın getirdiği açlık ve yoksulluk yaratıcılıklarını etkilemiştir. Devlet yeniden güçlenince faaliyetleri zayıflar. Düşüncenin tek başına toplumu değiştirebileceğine olan inançlarını kaybederler.
1960’larda belli alanlarda, bu akım yeniden ortaya çıkmıştır, günümüzde de plastik sanatlarda etkisini göstermektedir. Edebiyattaki öncüsü August Strinberg ‘dir. Felsefede öncüler Bergson ve Ludwig Klages’ dir. Dünyada tanınan ve kabul edilen edebiyatçıları da Franz Kafka’ dır. Dostoyevski ve Tolstoy’un eserleri, mistik yanları ve toplumdan şikayetçi görüşleriyle ilgi çekmiştir. Tolstoy burada önemli bir şey yapmıştır. Anlatımcılığı eserlerinde evrensel erdem ilkelerine göre değerlendirmiştir. Kardeşlik anlayışı onda ön plana çıkmıştır.
Son derece subjektif olan ve sezgisel bilgiyi hareket noktası alan bu akım sanatçıya bakış açısını değiştirmiş, Romantizmle başlayan ve yazarın iç dünyasına açılan pencere burada da devam etmiştir.
Diğer önemli temsilciler:
Salomo Friedländer ( 1871-1946), Heinrich Mann (1871-1950),August Stramm(1874-1915), Theodor Däubler (1876-1934 ), Alfred Döblin (1878-1957 ), James Joyse ( 1882-1941), Leonhard Frank ( 1882-1961) ,Ernst Stadler( 1883-1914) Franz Kafka (1883-1924), René Schıckele (1883-1940 ), Ernst Weiss (1884-1940 ), Gustov Sack ( 1885-1916), Carl Eistein(1885- 1940 ), Hugo Ball( 1886-1927), Albert Ehrenstein( 1886-1950), Gottfried Benn( 1986-1956), Georg Heym(1887-1912), Georg Trakl(1884-1914 ), Jakop Van Hoddıs(1887-1942 ), Kurt Schwıtters (1887-1948), Arp Hans (1887-1966 ), Eugene Gladstone O’Neill ( 1888-1953), Franz Jung ( 1888-1963), Alfred Lıchtenstein ( 1889-1914), Alfred Henschke Klabund ( 1890-1928), Franz Werfel(1890-1945), Eduard Schmid Kasimer ( 1890-1966), Johannes Becher (1891-1958), Curt Conrinth ( 1894-1960), Yvan Goll ( 1891-1950), Richard Hülsenbeck ( 1892-1974 ), Else Lasker Schüler ( 1896-1945).
Yayın organları ve dergiler: Die Aktion, Der Sturm, Die Weissen, Die Weltbühne, Die Revaletion, Die neue Kunst, Der Bremer, Der Blaue Reıter.
Pınar Akpınar
KAYNAKÇA
Arat,Necla; Etik ve Estetik Değerler, SAY Yayınları, İstanbul,1987,s. 26-27.
Aytaç, Gürsel; Genel Edebiyat Bilimi, SAY Yayınları, İstanbul, 2003, s.122- 306-307-326.
Aytaç, Gürsel; Çağdaş Alman Edebiyatı Tarihi, KTB. Yayınları, Ankara, 1983, s. 11-17-113-123.
Claudon, Francis; Romantizm Sanat Ansiklopedisi, (Çev. Özdemir İnce, İlhan Usmanbaş), Remzi Kitapevi, İstanbul, 1988, s.7-28-181-207.
Çetişli, İsmail; Batı Edebiyatında Edebi Akımlar, Akçağ Yayınları, Ankara, 2006, s. 120-125.
.Eco, Umberto; Ortaçağ Estetiğinde Sanat ve Güzellik, (Çev. Kemal Atakay)
Can Yayınları, Ankara, 1999, s.55-102.
Eliot, T.S; Edebiyat Üzerine Düşünceler, (Çev. Sevim Kantarcıoğlu), Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ankara, 1983, s. 5-19.
Gautıer,Theophile; Romantizmin Tarihi, (Çev. Necdet Bingöl), MEB. İstanbul, 1967, s. 1-7.
Meydan Larousse; Büyük Lugat ve Ansiklopedi, İstanbul, 1990, c.1, s. 90
Meydan Larousse; Büyük Lugat ve Ansiklopedi, İstanbul, 1990, c.10, s. 668-671.
Moran, Berna; Edebiyat Kuramları ve Eleştiri, iletişim Yayınları, İstanbul, 1999, s. 101-156.
Okay, Orhan; Estetik ve Güzel Sanatlar, Dergah Yayınları, İstanbul, 1990, s.12-15.
Richard, Lionel; Ekspresyonizm Sanat Ansiklopedisi, (Çev. Beral Madra, Sinem Gürsoy, İlhan Usmanbaş), Remzi Kitapevi, İstanbul, 1991, s.7-23-129-157-
Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, Dergah Yayınları, İstanbul, 1990, c.1, s. 142-143.
Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, Dergah Yayınları, İstanbul, 1990, c.7, s. 339-343-349.
Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, Dergah Yayınları, İstanbul, c.1, s. 194.
Türk Dünyası Ortak Edebiyat Kavramları ve Terimleri Ansiklopedik Sözlüğü, AKM Yayınları, Ankara, 2003, c.2, s.340-341
Tolstoy, Leo; Sanat Nedir? (Çev. Kamil Demirkıran), Şule Yayınları, İstanbul, 2000, s. 103-107-3
Yetkin, Suut Kemal; Edebiyatta Akımlar, Remzi Kitapevi, İstanbul, 1967, s. 95-97.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
1 yorum:
Bunu yazan sen misin?=) Cidden harika bir makale. Tam da aradığım konuydu. O kadar yararı dokundu ki! emeğine sağlık , paylaşım için teşekkürler!
Yorum Gönder